İyi Et,İyi Şarap,İyi Hizmet: George Prime Steak
Steak furyasının tüm dünyayı sardığı son yıllarda gerek Türkiye’de gerekse dünyada bu işi çok iyi yaptığını iddia eden birçok restoran ziyaret ettim. Bazıları yemeklerden çok lokasyonu ile, bazıları ise lezzet hariç önem vermediği detaylarla aklımda kalacak. Kısacası başarılı bir steak house’un, hem lezzeti hem de hizmet,lokasyon,fiyat dengesi gibi öğeleri bir arada bulunduran bir steak house’un uzun zamandır arayışında olsam da karşıma çok çok az çıktı. Bunlardan biri Londra’daki Macellaio idi. Diğeri ise Prag’taki George Prime Steak.
Özenle Seçilmiş Amerikan Etleri
George Prime Steak et tedariki olarak Amerikan Anguslarını tercih ediyor. Birleşik Devletler’in orta batı bölgesinde tamamen doğal yollardan yetiştirilen angus etleri, aynı zamanda etik yetiştiricilik prosedürlerinin uygulandığı çiftliklerden temin ediliyor. Antibiyotik kullanılmayan, GDO’lu yemlerle beslenmeyen hayvanların eti de “sıradan” olmaktan çıkıp “Unutulmaz” sıfatı alıyor. Hani ülkemizde de Kars,Ardahan düzlüklerinde doğal yolla otlanan,etleri mis gibi kekik kokan hayvanlar vardır ya, işte George Prime Steak size bu kalitede etler sunuyor. Üstelik bu etleri özenle kesip, en az 30 gün olacak şekilde dinlendiriyorlar. Daha sonra bu etler ünlü Amerian firması Montague’nun Legend Broiler ızgaralarında 650 derecede pişiriliyor. Mühürlenen etlerin tüm tadı,suyu,yağı içinde hapsoluyor. “Prime” özel bir sıfat. Bu tarz et üreticilerinin ancak %2-%3 kadarı bu sıfatı alabiliyor. Üstelik bunu denetleyen kurum da United States Department of Agriculture yani, Amerika Tarım Müdürlüğü.
Salatalar Umduğumdan Farklı
Menüde sipariş ettiğimiz salatalar beklediğimizden biraz daha farklı geliyor. Soğuk bir ülkede salata söylediğinizde Türkiye’deki gibi salatalık,domates,yeşillikler beklememk lazım. Biz Keçi peynirli salata söylediğimizde ülkemizdeki örnekeleri gibi bir salata beklerken karşımıza pancar ve peynirden yapılan bir tabak geldi. İtiraf edeyim ilk başta bunu bir ikram sandım. Salata olduğunu ise servis elemanı söyleyince anladım. Portakal dilimleri yanına konan kırmızı pancarlar lezzetli olmasına lezzetli ama salata fikrinden çok uzak. Üstelik keçi peynirleri diye getirdiği peynirler bizim marketlerde hazır satılan beyaz peynirlerden hallice.Sos olarak da şampanyadan ürettikleri asitli, ekşi bir sirke sosu var salatanın. Portakalla uyumunu yakalayamadım. Kısacası vasat. Çek Cumhuriyeti’nde salata yerken mutlaka yeşillik olup olmadığını sorun. Salataları beklentilerinizden çok farklı gelebilir. Başta bilgi sahibi olmakta fayda var.
Enfes Lezzetler Enfes Bir Restoran
Et olarak büyük bir T bone steak’i (yaklaşık 1 kilo) söyledik. Menüdeki ismi Porterhouse for two. Etin bir tarafı New york steak diğer tarafı filet mignon oluyor. Böylece iki çeşidi de tatmış oluyorsunuz. Porterhouse Amerika’da aynı zamanda T-Bone’un büyük haline den,yor. Bu tarz T-bone’larda filet mignon daha çok bulunuyor (Bonfile ile farkı bonfile bu yekpare etin üst kısmı oluyor Fileminyon ise alt kısma doğru uzanan küçük parça. Bonfileden daha lezzetli, daha karakteristik bir tada sahip. Bu etin yekparesine Tenderloin deniyor. Filet mignon bunun uç kısmı, loin ise diğer büyük kısmı oluyor. Yani bizdeki bilinen adıyla bonfile.
Arkansas Bölgesinde yetişen Angus etinin fileminyon eti olması gerektiği gibi yumuşak. İstanbul’daki örnekleri gibi üstlerine tereyağ koymamışlar. Etin kendi kalitesi öyle iyi ki buna gerek kalmıyor. Kontrfile kısmı ( New York steak) bol sulu ve daha yağlı ancak sertlik açısından fileminyon kısmından daha sert. Yağlar etin içinde dengeli bir dağılım yapmışlar. İki et çeşidi de çok iyi olsa da kişisel favorim fileminyonun biraz daha iyi olduğu yönünde. Yine de ette yağ seviyorsanız New York’tan vazgeçmeyin derim. Size bir sır daha vereyim. Servis elemanı bu etleri sizin için kesiyor ve tabaklarınıza koyuyor. Bence kemiğin kenarlarında kalan yerleri de iyice yiyin. Burası etin karakterinin en yüksek olduğu yerlerden biri. Bu nimetleri orada bırakıp yemeğe devam etmeyin. Tadınca ne demek istediğimi anlayacaksınız…
Ispanak gratenleri çok tuzlu değil, Kremaya da boğmamışlar. Ispanakalar diri bırakılmış, çok hafif bir krema ve tuz eklenmiş. Üstlerinde de yine abartısız bir kaşar kullanmışlar. Patates kaliteleri de çok iyi. Elle kesilmiş, kalın, çıtır ve en önemlisi de ateş gibi geliyor.
En çok hoşuma giden şeylerden biri de menüde etin pişme derecelerini anlatan bir bölüm ayırmaları. Burada “Well done” yani “İyi Pişmiş”in yanına “Önerilmez!” yazmaları. Biz Türk milleti olarak eti iyice pişmiş seviyoruz ancak bu şekilde etin bütün tadını öldürdüğümüzü anlayamıyoruz. Benim tercihim Medium, ince etlerde ise medium rare. Servis elamanlarının kalitesi de tartışılmaz. Her konuda çok yardımseverler. Üstelik etin nasıl kesilmesi gerektiğini de biliyorlar.
George Prime Steak, bir steak house’un nasıl olması gerektiği hakkında en iyi örneklerden birisi. Zengin şarap menüsü ile de sizi etin yanına gidecek en asil içecek olan şaraptan mahrum bırakmıyorlar. Tabi Amerikan felsefesi üstüne kurulu bu mekanda sadece Amerika’dan ithal şaraplar var. Onlarla idare etmeniz gerekecek. Prag’ta iyi bir restoran arayanlara mutlaka önerilmeli. Üstelik şehir meydanına sadece 3 dakika yürüme mesafesinde. Fiyat kalite dengesi açısından Prag mekanlarına göre biraz pahalı kalıyor. Eşimle iki kişi birer kadeh şarapla 250 TL’ye yemek yedik. İstanbul’daki örnekleri de aynı fiyat ama Georg prime steak ilk tercihim olur.
Değerlendirme: 9/10
Adres: Platnéřská 111/19, 110 00 Prag, Çek Cumhuriyeti