Prag’ta İtalyan Mutfağı
Aromi hakkında değerlendirmeyi yazmadan önce Prag hakkında beni çok şaşırtan birkaç gözlemimi sizlerle paylaşmak istedim. Prag her ne kadar soğuk bir ülke olsa da, Avrupalı ağabeylerinin arasında sıkışıp kalsa ve daha da kötüsü gastronomi için tam bir felaket olan komünist rejimden hayli yara alsa da yeni dünya ile birlikte koşma denmese de yürümeye başlamayı becermiş durumda. Tüm dünya mutfaklarından örnekler görebileceğiniz lokantaların en iyileri bence İtalyan restoranları. Hem dekorlarını tam bir İtalyan ruhuyla yansıtmışlar hem de malzemeleri İtalya’dan getirtmek diğer ülkelerden getirtmekten daha kolay. O sebeple İtalyan lokantaları size hakiki tarifleri, hakiki malzemelerle yapıyorlar. Aromi de onlardan birisi. Etkileyici bir Akdeniz Lokantası.
Kendimi Roma’da Hissediyorum
Aromi Restaurant içeri girer girmez sizi sıcak dünyasına hapsediyor. İtalyan lokantalarında görmeye alışık olduğumuz kırmızı,beyaz,yeşil tonlar, ortada büyük aile masaları, şarap şişeleri, fonda İtalyanca şarkılar var. İtalyan kültürünün en nadide parçaları olan kaliteli peynirler ve yine İtalyan alkollü içeceklerin iyi örneklerini bu büyük masada sergiliyorlar. Çeşitli zeytinyağı çeşitlerinin yanı sıra balzamik sirkelerin de farklı tarzlarını inceleyebiliyorsunuz. Size sadece görsel bir sunum yapmakla kalmıyorlar, İtalya yemek kültürü hakkında da bilgi vermiş oluyorlar. Ülke tanıtımı için büyük bir jest yapıyorlar. Sanki Roma’da bir trattoria’da yemek yiyorum.
Makarnalar Akılda Kalıcı
Balık menüleri ile meşhur olan bu lokantada öğle yemeğimizi biraz daha gündelik yemeklerden yana sipariş etmeyi uygun görüyoruz. Balıklar gerçekten kaliteli ve masanızda özenli bir şekilde sunuluyor. Üstelik çok iyi İngilizce konuşan kuvvetli Çek kadınlar tarafından. Seçtiğiniz balığı yiyor, yine seçtiğiniz balığın temizlenmesine şahit oluyorsunuz. İtalyan mutfağını bir makarnadan, bir pizzadan ibaret sananlar bu sahneleri görseler ne derlerdi acaba?
Makarnaları bizim için iyi bir tercih gibi gözüktüğü için eşim de ben de makarna sipariş ettik. Bunlardan biri Fusilloni radicchio Treviso diğeri ise Ördek ragulu pappardelle. Bu iki yemeği seçmemdeki etkenlerden biri radicchio bitkisini merak etmem, Bu güzel renkli, İtalya’ya özgü sebzenin makarnaya ne gibi tatlar katacağını merak ettim. Pappardellede ise Çeklerin ördek etinden her deneyişimde memnun kaldığım için tatmak istedim. Kısacası malzemeler beni kendine çekti. Treviso bölgesinin rengi dillere destan sebzesi radicchio herkes onu lahana sansa da lahanadan çok daha farklı bir sebze. Biraz acı,bitter tonlar hakim, yerken de lahanadan daha sert lezzetler veriyor. Tarifi zor ama bu sebze ceviz,fındık gibi sebzelerle ve peynirle iyi gidiyor. Fusilloni ise haşlandıkça şişen ve kremayı iyi tutan bir yapıya sahip. Gorgonzola peyniri ile yapılmış sosa iyi bulanmış. Ayrıca cevizin de radicchio ile uyumu sayesinde sınıf atlayan bir yemek oldu. Tek sorunu tatlı sostaki tatlılığın biraz abartılması. Küçük bir tabak söylememe rağmen beni yeterince sıktı. Büyük tabağı düşünemiyorum.
Aromi şefleri neyin neyle kullanılacağını bilen insanlar. Benim ziyaretimde şef Miroslav Grusz idi. Yardımcılığını ise (sous-chef) Petr Spejzl yapıyordu. Pappardelle hamur kalitesi ve pişiriliş açısından çok başarılı ama aynı şeyleri ördek ragu için söyleyemem. Fazla küçük halde pişirmişler ve sanırım bu kurumalarına sebep olmuş. Fusilloni’deki o zenginlik, o malzeme uyumunu bu makarnada yakalyamadım. Farklı olarak sunulan İsviçre pazısı ve ördek yahnisi bu makarnaya çok yakışmış mı diye sorarsanız cevabım “Hayır!”.
Sülün Etleri Standartın Üstünde
Makarnalarla boğulmamak için kendimize değişiklik olarak bir de sülün göğüs eti sipariş ettik. Kuş eti hafifçe pembe bırakılmış ve üstünde Çeklerin vazgeçilmezi bal kabağı püresi ile sunuluyor. Aynı zamanda bu şeker tadına narın o mayhoş dokunuşları eşlik ediyor. Ben sülün etini bu tarz pişirdiklerinde seviyorum. Kurudu mu hiçbir şeye benzetemiyorum. Tat olarak tavuk etinden daha zengin ama güvercin eti kadar da özel değil. Ayrıca birkaç parça da sinirler çıktı. Sanırım tam da iyi temizlenmemişti. Burada belirtmezseniz sülün etini domuz pastırmasına sarılı bir halde getirebiliyorlar. O sebeple eğer domuz yemiyorsanız önceden belirtmekte fayda var.
Sevdiğim Bir Sufle Deneyimi
Senelerdir hep aynı şeyi söylüyorum. Sufle yapmak kolay bir şey değil! Hazır karışımlarla, toprak kaplara bu karışımları dökmekle sufle yapılmıyor diye. Oysa ülkemizde birçok mekan bu tarzı kullanıyor. Sıradan tatlara bizleri mahkum ediyor. Aromi sufle konusunda beni çok etkileyen yerlerden biri oldu. Neden derseniz öncelikle iç kısmı çok başarılı. Küçük badem parçaları eşliğinde hazırlanan İtalyan tipi suflenin içine bademin ilerleyen lokmalarda damağı baymasını engellemek için vişne parçaları konmuş. Tereyağın o mis gibi kokusunu burnunuza çekiyorsunuz. Tüm bunların yanında, Signor Sassi’deki kadar akılda kalıcı olmasa da iyi diyebileceğim bir limon sorbe koymuşlar. Asiditesi ile tatlının baymasını engelliyor. Bence gayet iyiydi.
Aromi sıradan olmayan, kendini yeniliklere açan bir İtalyan Lokantası. Üstelik Çek Halkı için önemli çünkü bir mutfak kültürünü tamamen ithal etmektense ona kendi mutfak kültürlerinden de dokunuşlar katarak yeni bir kimlik arayışı içine giriyorlar. Hoş bir ambiyansı, kaliteli servis elamanları var. Ben genelde et ürünlerinde sıkıntı buldum, belki de bu alanda daha çok yoğunlaşmaları gerekebilir. Makarnalar için ise söylenecek bir şey yok. Bravo!
Değerlendirme: 8/10
Adres: Mánesova 1442/78 Prag 2 – Vinohrady 120 00 Çek Cumhuriyeti
Telefon: +420 222 713 222