Son zamanlarda ismini sıklıkla duyduğum Amsterdam’daki Bistrot Neuf Michelin dedektiflerinin 2 senedir üst üste “Önerilenler” listesine aldığı hoş bir bistrot. Yemeklerinin kalitesi bu övgüyü hak ediyor ancak yıldız için biraz daha çalışmaları gerek. İçimden bir ses restaurant’ın fiziki koşullarının da yıldız almalarını engelleyen bir şey olduğunu söylüyor. Harika olan taraf şu: Önde bir bar ortamı varken arkada şık bir lokantada hissediyorsunuz kendinizi. Yani her kesime uygun bir ortam yaratmışlar. İşte Hollanda’nın özgür ruhu!
Eşimin bana yaptığı sürprizle Antep yolculuğu diye çıktığım yolculukta kendimi önce Paris’te daha sonra da Amsterdam’da buldum. Bu hoş sürprizin yanında uzun zamandır takip ettiğim Bistrot Neuf için de yer yaptığını öğrenince gerçekten kendimi tam bir doğum günü çocuğu gibi hissettim. İyi ki böyle düşünceli bir kadınla evlenmişim!
Bistrot Neuf Amsterdam Tren İstasyonu’na 5 dakika mesafede, küçük hoş bir mekan. Yazılardan okuduğum kadarıyla mekanın en ilginç yanı lüks ve sıradan konsepti aynı yerde sunuyor olmalarıydı. Gerçekten de öyle. Ön tarafta gençler bir pub havasındaki salonda takılırken arka salonda son derece şık masalar, kaliteli bir hizmet sizi bekliyor.
Zengin Diyebileceğim Bir Menüleri Var
Bir bistro için zengin diyebileceğim bir menüleri var. Özellikle şarap kavları ile beni şaşırttılar. Sadece Avrupa değil, tüm dünya şaraplarının örneklerini hem de kaliteli örneklerini bulmanız mümkün. Avrupa’da Fransız şarapları pahalı. Özellikle Bordeaux’ya ait şaraplar daha da pahalı. Burada fiyat/kalite dengesi açısından iyi konumda diyebileceğim şaraplar Pinot Noir üzümünden yapılan kadife içimli şaraplar. Bourgogne şarapları! Normalde kimse bilmediği için (Allah’tan bilmiyor) bu şarapları olması gerekenden daha ucuza açıyorlar. Oysa Bordo şaraplarının en kötüsü bile pahalı fiyatlarla alıcı buluyor. Bir Bordeaux şarabı içecekseniz fiyat olarak muhtemelen hak ettiğinden fazlasını vermeye hazır olun (elbette istisnalar oluyor).
Steak Tartare’a Şapka Çıkarırım!
Eşim ve ben menülerinden dana tartar,cote du boeuf (rib steak) ve creme caramel denedik. Burada beni en çok etkileyen spesiyal dana tartar oldu. Normalde birçok yerde yemekten kaçındığım bu yemeği ( kıyma formu hoşuma gitmiyor) servis elemanının ısrarı üzerine tercih ettik. İyi ki de söz dinlemişiz. Bistro Neuf dana tartarı 10’yakın malzeme ile hazırlıyor. Bunlardan bazıları: et,tabasco,soğan,kornişon,hardal,deniz tuzu maydanoz. Sır olarak sakladıkları birkaç malzeme daha var ama bu kadar yoğun tadı olan malzemelerin arasında damağınızın onları ykalaması gerçekten zor. Özellikle hardal ve acı sos damağınızı yeterince meşgul ediyor. Tartarın en güzel yani standart kıyma çekimi yapılmadan bizdeki zırhlama işlemi gibi bıçakla uzun dakikalar doğranarak hazırlanışı. Böylece et hem suyunu ve karakterini kaybetmiyor hem de malzemelerin birbirine daha iyi entegre olmasını sağlıyor. Et kaliteleri de çok iyi. Pişirilmemiş olan bu et en ufak bir hazımsızlık yapmadı. Yerken de sanki pişmiş bir et gibi yumuşacık dokusu vardı. Avrupa’da yediğim ender dana tartarlardan birisi bu. Üstüne de yine tadı normal yumurtadan daha yoğun bulduğum bir bıldırcın yumurtası var. Hayatımda ilk defa bir steak tartare yerken dolu dolu bir et yediğimi hissettim. Gerçekten harika bir deneyimdi.
Antrikot Bir Gömlek Yükselmeli
Ana yemek olarak iki kişi sipariş ettiğimiz antrikot burada Tıpkı İspanya Madrid’deki örnekleri gibi kemikleri ve yağı üstünde sunuluyor. Hollanda etleri ülkemizden daha kaliteli. Çiftçiliğe önem veren, hayvanların değerini bilen bir ülke. Yediğiniz her ette sentetik bir et değil, taze,yumuşak,sulu,lezzetli lokmalar damağınızı büyülüyor. Bu eti de béarnaise sos ile sunuyorlar. Béarnaise sos Fransızların meşhur soslarından birisi. İçerdiği limon ete asidite katarken, tarhun da farklı aromalarla lezzeti arttırıyor. En önemli nokta içindeki yumurta sarısı. Fazla pişmemesi gereken bu sosu birçok aşçı ve şef fazla pişirip tadını kaçırıyor. Bistrot Neuf şefi ise işi biliyor. Bize son derece başarılı bir sosla ikram ettiler eti. Et kalitesi,sos kalitesi güzel de etin pişirilmesinde biraz fazla çiğ bırakıldığını fark ettik. Normalde beni tanıyanlar bilirler. Az pişmiş et severim. Ancak zaten sert karakterli olan bu et bu pişimle birlikte ağzı yoruyor. Giderseniz ortadan biraz daha fazla pişmesini önerebilirsiniz ( bunu sadece bu restaurant için belirtiyorum). Belki biraz daha yumuşasa bu etin lezzeti sosun da yardımıyla baş döndürücü bir hal alabilir.
Creme Caramel Bu Değil!
Fransızların meşhur Creme Caramel tatlısını gecenin sonu için sipariş ediyoruz. Harika rengi olan, üstünde mis gibi vanilya kokularının geldiği bir tatlı getiriyorlar. Bunca senedir yediğim creme caramel ile bunun hiçbir alakası yok! Bu daha çok sarı renkte bir panna cotta’ya benziyor. Creme caramel’in kıvamı daha yumuşak olmalı bu ise oldukça kıvamlı. Üstelik vanilya tadı daha baskın. Lezzet olarak gayet iyi ama creme caramel olarak yememek şartıyla.
Sunulan lezzetler, bistrot yemeklerinin finedining dokunuşlarla modifiye edilmesini düşündürdü bana. Michelin yıldızı için bence daha yolları var. En azından yaratıcı birkaç lezzeti menüye eklemek zorundalar. Şarap kavları ve servis kaliteleri şimdiden michelin yıldızlı restaurantlar seviyesinde. Michelin yıldızının onlar için çok büyük bir zorunluluk olduğunu sanmıyorum. Neden derseniz biz çıkarken çalışanlar barda bira içiyordu. Ocakta da kocaman bir etli-soğanlı çorba pişiyordu. Cumartesi kapanıştan sonra çalışanlar kendi aralarında eğlenmeye devam ediyorlarmış. Arkamızdan kapıyı kitlediler ve müziği son ses açıp dansa başladılar. Amsterdam işte, boşuna rahatlıklar şehri demiyorlar.
Steak Tartare 12,5 euro, Antrikot 2 kişi için 55 euro ve tatlı 12 euroydu. Şaraba 35 euro verdik (kalitesine göre gayet makul). 2 kişi 115 euro vermiş olduk ki bir bistro için biraz pahalı denebilir. Şimdiden bu fiyattalarsa michelin yıldızı almaları durumunda ne hale gelirler bilemem.
Değerlendirme: 7.5/10
Adres: Haarlemmerstraat 9, 1013 EH Amsterdam, Hollanda