Profumo di Mirto Roma’da taze deniz mahsullerini uygun fiyatla yiyebileceğiniz osterialardan birisi. Burada dekorasyon yok, parmesan tekeri içinde hazırlanan risotto yok,Michelin yıldızlı restoranların kasıntı tavırları yok… Burası ellerinizle balık, 10 euroya bol deniz mahsullü spaghetti yiyebileceğiniz, kalamarı,ahtapotu taze tüketebileceğiniz küçük bir işletme.
Girişte günlük hangi malzemeler iyiyse onlardan hazırladıkları deniz mahsullü mezeler var. Siz de benim gibi balık lokantalarında patlıcan salatası,haydari hatta acılı ezme (evet ne yazık ki bu gözler buna da şahit oldu. İstanbul’daki iyi bilinen birkaç balıkçı balığın yanına acı ezme dahi sunuyor) gibi kebapçı mezeleri yemeyi sevmiyorsanız burası tam size göre çünkü soğuk mezeleri tamamen deniz ürünü içeriyor. Aile tarafından işletilen bu küçük, gözlerden uzak osteria’da her gün halden gelen taze deniz ürünleri aşçılar tarafından özenle seçiliyor. Menüleri günden güne değişebiliyor çünkü eğer bir ürünü beğenmezlerse almıyorlar. Bu bizim meşhur spesiyalimiz kötü de olsa yapalım, yiyen yesin demiyorlar. Bu konuda son derece dürüstler. Takdir edilecek kadar da samimi bir yaklaşımları var.
Biz kalamar salatası ve karidesli enginar yedik. Enginar salatası bol limonlu,enginarlar biraz diri bırakılmış her damağa hitap etmeyebilir. Eminim rakıyla iyi giderdi asitli şarapla pek hoş olmuyor. Ama kalamar salatasına bayıldık. Zeytinyağlı söğüş olarak hazırlanmasına rağmen öyle güzel marine edilmiş ki ağzınızda yumuşacık bir lezzete dönüşüyor. Bildiğimiz o lastik çiğniyormuş hissi yok. Üstlerinde maydanoz,havuç,biber, İtalyan zeytinleri var. İtalyan zeytinleri bizim Türk zeytinlerinden biraz daha farklı. Salamura yapılmıyor. Daha tuzsuz,iri taneli ve kabuğu doğal olarak buruşuk değil. Ben Türk tipi seviyorum ama İtalya’da “Nerede kardeşim Türk zeytinleri,bu beş para etmez” cümlelerini söyleyenlerden değilim. Her ülkenin yemek kültürüne,damak yapısına saygı duymaya çalışıyorum.
Daha sonra buranın meşhur spesiyali Souté di cozze yani midye yedik. Midyenin kalitesine,temizliğine hayran olunur. İstanbul’da ben uzun zamandır midye yemiyorum. Ne zaman yesem başıma bir iş geliyor. Artık temizliklerine güvenmiyorum. Zaten denizlerimizn durumu malum. Bu denizden ne kalitede bir midye çıkar soru işareti. Üstelik iyi de temizlenmezse tam bir mide düşmanı. Profumo Di Mirto midyeleri ile meşhur tıpkı Brüksel ve Paris’teki Chez Léon restoranları gibi ama öyle bir tuz koymuşlar ki belli bir yerden sonra rahatsız ediyor. Yazık etmişler canım midyelere. Başta güzel gelen bu lezzet 5-6 midyeden sonra damağı bayıyor. Bu konuda aklımda kalan en kaliteli örneği Deauville’de yedim. Fransa’nın bu güzel sahil şehrinde yediğim midyeleri,patates kızartmasını unutamıyorum.
Deniz mahsullü Spaghettileri yediğim en başarılı makarnalardan ama onda da tuz sorunu var. Harika pişmiş bir makarna ama içinde çok tuzlu bir karides suyu sosu kullanmışlar. Güzel olan şey makarnaya iki, üç karides atıp “deniz mahsullü” sıfatı koymuyorlar. Midyeler,kalamarlar,yengeç etleri, karidesler… kısaca olması gereken bir deniz mahsullü bolluğu ile sunuyorlar. Kişisel tercihim elbette az tuzludan yana. İtalya’da osteria’dan tutun da 2 Michelin yıldızlı restoranlara kadar her yerde tuz aşırı kullanılıyor. Geçen senelerdeki tadım ziyaretlerimde bu kadar rahatsız olduğumu pek hatırlamıyorum. Tabağın fiyatı 13 Euro.
Deniz mahsulleri tabağı ise son zamanlarda yediğim en taze deniz ürünlerini içeriyordu. Jumbo karidesler,yengeç ayakları,kalamarlar! Altta fotoğrafını paylaştığım tabak 20 euro! Ben en son böyle güzel bir karidesi Mersin’de Narlıkuyu’da bundan 2 sene önce yemiştim. Karideslerin kafasındaki kahverengi su riesling şarapları ile harika gidiyor! Asitli bir İtalyan şarabı da idare eder. Ülkemizde bu kaliteyi bulamazsınız kolay kolay. Bulsanız da bu fiyata yiyemeyeceğinizden emin olun. Keza kalamarlar harika. Kurutulmadan servis ediliyor. Böcekler de öyle. Türk halkının kabuklu deniz hayvanlarına yaklaşımı çok muhafazakar. O konuda kendimizi geliştirmemiz lazım. Bunda fiyatlarının aşırı olmasının da etkisi var tabi. İnsanlar ulaşamadıkları şeyleri tanıyamıyorlar. Ege ve Akdeniz sahilindeki şehirlerde yaşayanlar bu açıdan daha şanslılar. En azından hala “Kabul edilebilir” fiyatla bunları yemeleri mümkün. Çok başarılı bir tabaktı. Tazeliğe şapka çıkartılır. Menüdeki ismi “mixed grilled fish” diye geçiyor. Balık yok. Sanırım tercüme hatası olmuş.
Tiramisuları farklı bir tarzda. Dondurmalı yapıyorlar. Çok enteresan değildi. Zaten tatlıları iddialı olmasa da olur. Küçük bir köşede ev işi tatlılar sergileniyor. Turtalar,panna cottalar, pastalar var. Tatlılardan çok memnun kalacağınızı söyleyemem. Sonuçta burası bir balık lokantası ve ilk değerlendirilmesi gereken şey deniz ürünleri. O anlamda benden tam puan aldılar.
Masamızla ilgilenen Sandro hiç İngilizce bilmeyen bir İtalyan. Nasıl anlaştınız derseniz İtalyanlar Türklere çok benziyor. El kol hareketleri ile gayet güzel anlaştık. Hele bir buz kovası anlatmaya çalışmışlığım var ki… Ama Sandro bizden biri anlıyor işte. Kendinizi asla bir yabancı gibi hissetmiyorsunuz. Bu sorunu tek yaşayacağınız durum yan masalardaki İtalyanların sizi uzun uzun süzmesi sırasında oluyor. Mekan o kadar turistlerden uzak bir işletme ki, eşimle yabancı olduğumuzu hemen anlıyorlar. Dert etmeyin, inanın ilgi ve alaka muhteşem. Verdiğim paraya hiç acımadım. 2 kişi orta fiyatlı bir şarap dahil 90 euro verdik. Yine de küçük bir öneri vermek isterim: siz siz olun buraya gitmeden önce İtalyanca “az tuzlu” demeyi öğrenin!
Osteria ne demek öğrenmek isterseniz mutlaka deneyin derim! Gitmeden mutlaka rezervasyon da yaptırmayı unutmayın.
Değerlendirme: 8.5/10
Adres: Viale Amelia, 8, 00181 Roma, İtalya