İçeri girdiğinizde tavanda renkli vitrayların sizi karşıladığı bu bistro, Paris’te en değer verdiklerimden birisi. Artık turistlerin ilgisini daha çok çekmek adına yozlaşan Fransız mutfağını, son nefesine kadar savunan ender kalelerden bir tanesi. Şef David Rathgeber, Benoit, Plaza Athénée gibi mekanlarda Alain Ducasse gibi ünlü şeflerin yanında yetişmiş bir Fransız. Dolayısıyla burada hiç duymadıklarınız duyabilir, yemediklerinizi yiyebilirsiniz. Örneğin bizdeki kuru fasulyeye benzer Fransız güvecini… Ki sırf bunun için defalarca buraya gelebilirim!
Yemek öncesi size artizanal şarküteri ürünleri ikram edecekler. Özel seçilmiş etler. Yağ dağılımları az rastlanır cinsten. Bununla beraber Chez Saibron fırınından aldıkları bir ekşi mayalı ekmek geliyor. Avrupa’da bu sene yediğim en iyi ekmeklerden birisi.
İlk yemeğim karides tartar (19 euro). Üstlerinde turp ve kavrulmuş çam fıstığı var. Asidite ve karidesten gelen tatlı notların iç içe girdiği bir yemek. Çam fıstıkları arada kıtır kıtır ağzınıza gelerek dokusal monotonluğu yok ediyor. Kavrulmuş olduğu için lezzete de etkisi var.
Şefin klasik Fransız mutfağının yanında kendi denemelerini de menüde görüyorsunuz. Örneğin Pork Belly (domuz döş) ahtapota sarılı olarak geliyor (28 euro) Yanında soğan ve midye var. Döş yağlı ve tatlı bir sosla destekleniyor. Kullanılan zeytinle beraber bir Akdeniz yemeği olabilecek ahtapot, pork belly ve tatlı sos ile başka yönlere çekilebiliyor.
En sevdiğim yemek ise bistronun imza yemeği “cassoulet maison” (29 euro). İçinde kuzu,ördek,domuz eti (isterseniz çıkarttırın) olan bu güveçte fasulye yemeği kesinlikle denenmeli. Paris’te bu tarz bir yemeği bulmak zor.
Somölye Amandine size şarap konusunda yardımcı olacaktır. Bu yağlı,ağır yemekle benim tercihim “Le Sang Des Cailloux Cuvee de Lopy 2012”.
Engelliler için olanak yok.
Değerlendirme: 9/10