Kilise Olsun Diye Yapılmış Lokantaya Nasip Olmuş
Galvin La Chapelle Londra’nın iş merkezlerinin çoğunlukta olduğu bir bölgede, eski bir kilisi binasının içinde hizmet veriyor. Her ne kadar bina kilisie olarak tasarlanmışsa da hiçbir zaman o maksatla kullanılamamış. Önceleri okul olan bu yerde şimdi harika bir dekor ve iyi yemekler sizi bekliyor.
Muhteşem Bir Ambiyansa Sahip
Rusya’da yemek yediğim Turandot Restaurant haricinde uzun zamandır ambiyansından bu denli etkilediğim bir restaurant daha olmamıştı.Yüksek tavan, kaliteli malzemeler, siyahın asaleti çok farklı bir ambiyansa neden oluyor. Michelin standartlarında 1 yıldız sahibi olan mekandan etkilenmemek elde değil.
Ekmek çeşitliliği açısından diğer lokantalara göre başarılıydı. Ayçekirdeği,haşhaş ve susamlı ilk ekmeğin kalitesi üst seviyede. Sıcak bir şekilde servis ediliyorlar. Bunun yanında gelen küçük amuse bouche balkabağı ve trüf mantarı ile yapılmış harika bir çorba. Tuzu abartmadan kullanmışlar.
Temiz bir tereyağ kullanmalarına rağmen (yani abartısız) Türkiye’de özellikle de Çeşme’de yediğim lokantalarda çok daha başarılı tereyağları tattım.
İtalya’da Böylesini Zor Yersiniz
Sonrasında masamıza gelen mantarlı risotto İtalya’da bile böylesini yiyemezsiniz diyebileceğim bir kalitedeydi. Ne lapa gibi sulu olmuştu, ne de kurumuştu. Uzun zamandır hayalini kurduğum harika bir karışım. Malzeme kalitesi en üst noktada. Başta menüde görüp kızdığım bu yemeğin menümün belki de en büyük sürprizi olduğunu şimdi anlıyorum. (sonuçta böyle lokantalarda, özellikle michelin yıldızını kazanmış olanlarda farklı tatlar, cesur spesiyaller görmek istiyorum risotto ise kolaya kaçmak gibi geliyor.) Risottonun malzeme kalitesi özellikle kullandıkları parmesan takdire şayan.
Bir diğer ana yemeğim baklava hamuruna sarılı olarak hazırlanan dana eti. Türkiye’de benzerlerini çok zor bulabileceğiniz lezzette. Belki Trakya’da ya da Erzurum-Kars bölgesinde böyle kekik kokulu güzelini yersiniz. Çatalla dediğiniz az gelen hışırtı ile neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz. Sanki baklava yer gibi hissediyor insan. Önce bir hışırtı ardından gelen yumuşacık lokum gibi bir et. Zeytin,üzüm,badem ve domatesin eşliğinde etin yanında sunulan kuskusu etin kalitesi ile kıyasladığımda düşük seviyede buldum. Bu et yanına daha yaratıcı, daha sarsıcı bir yan yemeği hak ediyordu. Dananın sırt kısmı ateşte uzun süre pişirildikten sonra tiftikleniyor, içine hardal pudrası da eklenerek preslenerek kalıp haline getiriliyor. Dikdörtgen şekli bu baskıya bağlı. Üstüne de baklava hamuru giydirilip servis ediliyor. Çok başarılı bir yemekti.
Bu lokantada tatlı yiyecek kadar aç değildim ancak gitmeden fıstıklı macaronlarından bir tane tatma fırsatı buldum. Macaron hamurunu bu denli çıtır çıtır ve yumuşacık yapabilen ender yer vardır. Belki de Pierre Hermé macaronları kalitesindeydi.
Ne yazık ki servis elemanlarının hızı, sommelier’in kalitesi yemeklere yakışmayacak kadar kötüydü. Mutfak harika işler çıkarsa da servis bunu baltaladı. Harika bir yemek yiyip aynı zamanda harika bir ambiyans yaşamak isterseniz gelmenizde fayda var. Bu arada bazen altınızdan boğuk bir sesle gelen titreşimler duyarsanız sakın korkmayın deprem olmuyor! Londra metrosu yoluna devam ediyor…
Değerlendirme: 8/10
Adres: 35 Spital Square, London E1 6DY, İngiltere