İnsana Saygı Bizden Farklı
Avrupa’da yemek yediğim üst sınıf lokantalarda en beğendiğim özelliklerden biri size menüyü sunmadan önce herhangi bir yiyeceğe alerjiniz olup olmadığı ya da yemediğiniz bir ürün olup olmadığını sormaları. Bu bana insana verilen değerin en iyi örneklerinden biri gibi geliyor. Müslümanlar ve museviler domuz eti yemiyor, Keza istiridye, karides gibi proteini yüksek ürünlere alerjisi olan insanlar da oldukça fazla. Oysa ülkemizdeki lokantalar (en kalitelileri dahil) sizi menüsüne muhtaç ediyor, spesiyalde bir şeyi çıkartmaya kalksanız “O zaman bir şeye benzemez” diyen servis elemanlarıyla bile karşılaşıyorum. Ama Hibiscus Restaurant gibi yerlerin menülerinde çok hızlı bir değişime giderek öğününüzü size zehir etmiyor.
Sade Dekorasyon İyi Yemek
Hibiscus Restaurant Londra’nın merkezinde çok sade döşenmiş bir mekan. Dekorundaki sadelik bana Milano’daki Aimo e Nadia lokantasını hatırlattı. Orada da harika bir yemeği çok sade bir dekor içerisinde yemiştim. Hibiscus’un bir amuse bouche geleneği haline gelen körili yumurta önümüze geliyor. En üstte köri, altında yumurta beyazının mantar sos ile karışımı olan bir spesiyal var. Sunum ve tat başarılı. Ekmekleri mis gibi odun isi kokuyor. Sıcak olarak servis ediliyor.
Daha sonra gelen somon uzun zamandır yiyemediğim lezzette. Çiftlik somonundan çok uzak, isi olmadan da somonun çok iyi lezzet verebileceğine kanıt gibi karşımızda duruyor. Wasabi sos ile nar sosunun karışımı ile yapılan sosu da somona çok yakışmış. Balığa ekstra lezzet anlamda çok şey katmış.
Ana Yemeğim Dana Yanağı tattığım an büyüleniyorum. Çoğumuz bu tür etleri sevmiyoruz. Bize hep pis, kötü, yenmez taraf gibi geliyor. Halbuki sakatat,yanak,beyin gibi organlar da hayvanların en kaliteli etlerinin bulunduğu yerler. Eminim ki Türkiye’de birçok insan yanağı duyar duymaz iğrenir. Ama bu eti onlara yanak değil de başka isimle sunsam bayılarak yerler. O kadar lezzetli, karakterli bir et bu. Tek sorunu biraz tuzunu kaçırmış olmaları. Bu yemeğin başarısında şüphesiz yanında gelen trüf mantarlı pürenin katkısı yok sayılamaz. Buna ek olarak vermut ve üzümden yapılan Veronique Sos pürenin esas oyuncusuydu. Fransızlara özgü bir sos örneği. Tatlı bir güzellik…
Ördek butu kızartıldığı için hoşuma gitti. Sulu, yağlı,leziz bir etten bahsediyorum. Ördek etinin göğüs kısmı benim artık sevemediğimi anladığım bir bölümü. Nerede yersem yiyeyim kuru geliyor. Ama butunda cevher var. Tavuktan daha lezzetli.
Yanında gelen haşlanmış patatesleri yerken bir şeyi fark ettim. Patateslerde hafif şeker ve nişasta tadını rahatça alabiliyorsunuz. İngiltere’nin sebzelerdeki kalitesi ülkemize göre kat kat fazla. Belki de bu sebeple biz ne yaparsak yapalım bazı sebze yemeklerinde başarılı olamıyoruz. Hem de dünyanın en bereketli topraklarından birinde. Çünkü toprağımızı kirletiyoruz, çünkü hormonu çok seviyoruz…
Morina balıklarını çok fazla beğenmedim. Beklediğimden daha yavan bir şekilde pişmişti. Zaten tadı çok da kaliteli olmayan bu balığa, bu tadı zenginleştirecek bir sos yapamamışlar.
Tatlı olarak sundukları viskili dondurma fırınlanmış incir ile geliyor. İncir de tıpkı turp gibi her yerde karşıma çıkıyor. Viskili dondurma pek hoşuma gitmedi. Tatlı için biraz kuvvetli buldum.
Ancak orman meyveli tartları bizi tam 12’den vurdu. Tartın içindeki kremanın tadını unutmak imkansız. Bal peteğinin sos hali ile yapılmış bu pütürlü sosa şapka çıkarıyorum.
Cesur, yenilikçi yemekler olduğu kadar, risk alınmamış klasikleşmiş lezzetler de hakim. Lyon’lu şef Claude Bosie’yi özellikle dana yanağı için tebrik ediyorum… Balık menüsünde de yaratıcı fikirlerini takip ediyor olacağım.
Değerlendirme: 7.5/10
Adres: 29 Maddox St, London W1S 2PA, İngiltere