Bu hafta S.Pellegrino ve Aqua Panna’nın sponsorluğunda düzenlenen Dünyanın en iyi 50 restoranı yarışmasında 18. sırayı Le Bernardin aldı. Eric Ripert’in deniz mahsullerini adeta bir sanata dönüştürdüğü lezzet mabedi. New York’ta ziyaret ettiğim 3 Michelin yıldızlı yerlerden iki tanesi zihnimde sonsuza kadar yaşayacak. Bunlardan birisi de Le Bernardin. Benim burayı sevmem de bir etken daha var. Mutfaklarında Türk bir Şef de bulunuyor: Sayat Özyılmaz.
New Yorklular yaşamayı cidden iyi biliyorlar. Hemen hemen bütün dünya yemeklerinin bulunduğu bu şehirde, michelin yıldızlı restoranlara inanılmaz bir ilgi var. Gittiğimiz tüm restoranlara en az1 ay öncesinden rezervasyon yaptırdık. Bahsettiğim mekanlar 10-15 masalık yerler değil. Avrupa’daki benzerlerinin aksine Amerika’da her şey olduğu gibi, mekanların hacmi de büyük. Le Bernardin tahminimce 40-50 masaya hizmet veriyor. Bu 3 michelin yıldızlı bir yer için risk demek. Ekip o kadar sağlam ki, yemek sırasında en ufak bir aksama bile gerçekleşmiyor. Muhteşem bir dekorda, unutulmaz bir akşam geçiriyorsunuz. Le Bernardin deniz mahsulleri ile efsaneleşmiş bir mekan. Bu sebeple olur da burayı ziyaret ederseniz ben deniz mahsullü spesiyallere ya da balıklara yönelmenizi ısrarla tavsiye ederim.
Le Bernardin Nisan ayında 3 tip menü sunuyordu. Bunlar 205$’lık Şef’in tadım menüsü, 170$’lık Le Bernardin tadım menüsü ve 140$’lık prix fie menüler. Ben eşimle olduğum için Prix Fixe menüyü tercih ettim. Böylece toplam 6 tabak yemeği denemiş oldum. Üstelik çok daha uygun bir fiyata. Siz de 2 kişi giderseniz bu tarz bir paylaşım yapabilirsiniz. Ancak ne yaparsanız yapın mutlaka Eric Ripert’in King Fish Caviar spesiyalini deneyin. Ilık kılıç balığı sashimi ve havyarın muhteşem uyumu ile hazırlanan bu yemek, Le Bernardin 18. sırada olmasında son derece etkili.
Yemeklerden denediklerimiz: deniz tarağı,ıstakoz,monkfish ( fener balığı),kerevit,levrek ve et denemek için de wagyu beef sipariş ettik. Deniz tarakları harika pişmişti ve üstün kalitedeydi. Tarakları yeşil elma ve meyer limonu ile marinasyona tabi tutmuşlar. Meyer limon. Çin kökenli bir limon türü. Bildiğimiz limonların aksine rengi yeşil, asiditesi düşük ve tadı biraz daha tatlı ( portakal ve mandalina ile akrabalığı olduğu da düşünülüyor). Dolayısıyla bu yemeği yerken deniz tarağından gelen tuzluluk ve mineral tatlar ile limondan gelen tatlı-ekşi tatların bir kombinasyonunu yaşıyorsunuz.
Diğer denediğim spesiyal enfes bir mango&şampanya sosu ile servis edilen levrek tartardı. Tıpkı deniz tarağındaki tatlılık ve tuzluluk dengesi gibi burada da harika bir kontrast ancak bu kontrastı öyle bir dengede tutuyorlar ki hiçbir tat diğerine baskın gelmiyor. Bir başka özellik ise bir önceki yemekte deniz tarağı ve limon, tuzluluğun ve ekşiliğin kaynağıyken , levrek tartarda kontrastın kaynağı şampanya ve mango. Kısaca farklı malzemelerle aynı büyüyü yaratan bir adam Eric Ripert. Son derece taze, damağı canlandıran, insana haz veren bir başlangıç yemeği. Eric Ripert’in de imza yemeklerinden birisi. Mutlaka denenmeli!
Limon Otunu sevdiğimi her zaman söylüyorum. Le Bernardin’de mutfak bu otu Maine bölgesinin dişi ıstakozları ile birlikte kullanmayı uygun bulmuş. Limon otundan yaptıkları sos bir yemeğe ancak bu kadar yakışabilir. Gerçekten bravo! Dişi ıstakoz olmasının sebebi etlerinin çok daha tatlı olması. Etlerinin bir karakteri, kendine öz bir tadları var. Çiftlik olmadıkları işte buradan da kendini belli ediyor. Tek kelimeyle enfes! Doğru et,doğru pişiriliş,doğru sunum!
Kerevit bizlerin ülkemizde ne yazık ki sürekli bulamadığı bir deniz kabuklusu. Tazeleri bazen Ege ve Akdeniz’de inanılmaz pahalı fiyatlara bulunuyor. Gerisi hep dondurulmuş ürünler. Le Bernardin’de en iyilerinden birini tattım. Kereviti yıllandırılmış bir sert sirke ile sunuyorlar. Üstünde Beyaz trüf var. Her zaman bahsettiğim gibi toprak&deniz kombinasyonu benim çok sevdiğim şeylerden biri. Burada da kullanılan malzemelerin kalitesini damakta aldıkça, insan “Muhteşem bir şef” olmanın aslında ne kadar zor bir iş olduğunu iyi anlıyor. Şimdi bizlerin balık lokantlarında çokca karşılaştığımız karides ve mantarın güveçte bol acı pul biberle,tereyağıyla sunumunu düşünüyorum da, nerede o sunum ve lezzet,nerede Le Bernardin’deki. Eric Ripert adeta, mantar ve kerevitin nasıl bir arada kullanılması gerektiğini öğretiyor.
Fener Balığımız ülkemizdeki adı çörek mantarı olan mantar çeşidi ve paprika biberli sos ile sunuldu. Krema ile zenginleştirilen arpacık soğanlar da sosa ekstra bir lezzet kattı. Le Bernardin’de iki şey üstünde çok konuşmak gerek 1) Yaratıcılık 2) Malzeme kalitesi. Ne yazık ki bu yurt dışında bile sürekli bulabileceğiniz bir şey değil. O yüzden bu tarz restoranlarda yediğiniz herhangi bir sebze,ot,et,meyve bile sizi heyecanlandırıyor.
Yağlı bir ton balığı ile bir arada sunulan wagyu beef benim tadından çok zevk aldığım et çeşitlerinden birisi. Le Bernardin’deki yemeğimizde o kadar çok balık denedik ki, etlerine de bir şans vermek istedim. Fermante bir lahana olan Kimçi (tazesi) ve armut ile sunulan yemekte, etin yumuşak dokusu, lezzetinin kendine has karakteri olağanüstü. Armutu koyma nedenlerini anlamamakla beraber ( tatlılık desem, yeterince tatlı karaktere sahip de değildi) genel değerlendirmede başarılı bulduğum bir tabak oldu. Sebze,balık ve etin aynı anda denendiği bir tabaktı.
Tatlı olarak karamele bulanmış fıstık ile gelen çikolatalı bir mousse denedik. Ilık bir karamelin üstüne oturtululmuş şekilde sunuluyor ve cidden harika bir son vuruş oluyor. Belki şaşırabilirsiniz ama okuduğunuz ve gördüğünüzde hayal ettiğiniz kadar da ağır bir tadı yok. Yine de çok ağır geleceğini düşünürseniz sorbelerle destekleyebilirsiniz. Özellikle çaylı sorbelerini ömrümde hiç yemediğim bir lezzet olarak hala anıyorum. Bugüne kadar yediğim en ferahlatıcı sorbeydi. Bu arada Unutmadan belirteyim Le Bernardin’deki somölye ekibi de işini son derece iyi yapan, eşleştirmeleri,sunumları,nezaketleri son derece başarılı bir ekip. Akşamınızı mükemmel geçirmeniz de onlarında etkisini yok saymamak lazım.
Değerlendirme: 10/10
Adres: 155 West 51st Street, New York 10019
Tel: 212.554.1515