Londralı Olmanın En Güzel Yanı
Londra gibi bir şehirde yaşamak ilk 1 hafta harikadır. Hem pahalılığın ızdıraplarını daha çekmemiş olursunuz, hem de neredeyse her şey sizi ilk haftada büyüler. Çift katlı otobüsler, metrolar, sokaklar, İngiliz stilleri… kısaca ilk hafta Londralı olmaya alışmak için en hızlı geçen zamandır. Londralı olmanın en güzel yanı ne diye bana sorsalar tek bir şeyi çok net söyleyebilirim: “iyi yemek yiyebilmek”
Şeflerin Lezzet Savaşı
Londra’da iyi yemek yiyebilmek için ne mutlu ki çok fazla yer var. Şef Marcus Wareing’in lokantası da bunlardan biri. Attığı her adım doğru, her adımda daha iyiye doğru gidiyor. Lokantanın girişinde sizi çok başarılı bulduğum bir peynir servis arabası sizi bekliyor. İster yemekten önce biraz şarapla isterseniz de yemek sonrasında tatlı niyetine bu Fransız,İngiliz,İtalyan hatta Hollanda menşeili peynirlerden yiyebiliyorsunuz. Bu kadar çeşit peyniri bir arada bulmak bir müşteri olarak sevindirici. Avrupalılar peyniri bizim gibi sadece kahvaltıda tüketmiyor, tatlı olarak bile peyniri tercih ediyorlar. Özellikle Fransızlar için milli bir yiyecekten bahsediyoruz. Önemini siz anlayın.
İngilizlerin balık kültürlerini birçok gurme büyüyüğüm beğenmiyor. Ben buna pek katılmıyorum çünkü İngilizlerin balık pişirme konusunda kendilerine özgü stilleri var. Daha soslu, ızgaradan uzak balıklar tercih ediyorlar. Bunda en büyük etken balık kaliteleri. Türkiye’deki ya da Akdeniz ülkelerindeki gibi kaliteli balıkları olmayabiliyor çoğu zaman. Marcus’ta yediğim 2 balık çeşidi de sınıfının iyilerindendi.
İlk balık istiridye soslu kalkan balığıydı. Yumuşacık bir ete sahip, patates kroketleri ile servis edilen bir başyapıt. Kroketler yumuşacık pişmiş. Yağı tertemiz içinde dereotunun mis gibi kokuları var. Bildiğimiz krokanın farklı versiyonu. Çok ama çok başarılı. Diğer balık yemeğim ise bal kabaklı levrek. Bir balık etini ilk kez bal kabağı ile yiyorum. “Ağzınızda bir bayram var” bu lezzeti ancak böyle tarif edebilirim. Esas şaşırdığım nokta salyangozlar. Balığın yanına ek lezzet olarak salyangoz eklemişler. Fransa’da yediklerim gibi zengin etli ama onlar gibi yağda yüzmüyor. Buranın en büyük sorunu yemeklerin kimse tarafından anlatılmaması. Böyle olunca kendi damağıma güvenerek yazımı yazıyorum. Yemek sonunda çok da başarısız olmadığımı görüyorum.
Kırmızı et olarak Geyik eti ile İngiltereye özgü kıvırcık koyun eti söylüyoruz. Geyik eti kestane sosuyla pişmiş. Bademlerle süsledikleri bir et. Bir av etinden beklemediği yumuşaklıkta. Yanındaki soğan ile üzümden oluşan garnitürü ile yemenizi tavsiye ederim ama sadece et olarak yerseniz de başarılı bulacağınızdan eminim. Bunun yanında da domuz kanı ile yapılan puding kıvamındaki pate var. Ben domuz eti yemediğim için tabağımda istemedim belki siz deneyebilirsiniz. Koyun eti ise Londra’da yediğim en başarılı etlerden birisiydi. Sosunda fıstık, ayçekirdeği, ıspanak püresi vardı. Eti kokusu için yiyemeyen çok insan olur. Merak etmeyin rahatsızlık veren hiçbir şey yok. Ismarlayın ve bu güzelliğin keyfini çıkarın.
Tatlı olarak tadım menüsünün gözdesi ılık keki ısmarladık. Tuzlu karamelli dondurma ile servis ediliyor. Kekin içini sıcak çikolata ile doldurmuşlar ancak sufle gibi ağır bir çikolata sos yok. Daha çok kekin içinden akan, damağı rahatsız etmeyen hafif bir tatlı bu. Kekin üstüne çikolatalı pirinç patlakları eklemişler. Bloğumu takip edenler bilirler yumuşak-sert zıtlığına bayılırım.
Londra’da yediğim en harika yemeklerden biriydi. Yediğiniz her şey sizi tahminlerinizin ötesine götürüyor. Unutmadan ikram ettikleri beyaz çikolatalı kekin çikolatasını artık ben değerlendirmiyorum. Sizlerden gelen yorumları merak ediyorum…
Değerlendirme 10/10
Adres: Marcus Wareing Restaurant , The Berkeley
Wilton Place, Knightsbridge, Londra, İngiltere
Tel: +44 20 7235 1200