İstikrar Abidesi Bir Restaurant
Bana “Türkiye’de Michelin yıldızını hak eden şefler kim?” diye sorsalar Mehmet Gürs adı mutlaka geçecektir. Bu şefin mekanı Mikla Restaurant da bu yıldızı hak ettiğini düşündüğün ender yerlerden birisi. Burayı özel kılan, muhteşem manzarası,zengin kavı,lezzetli yemeklerinden çok daha öte bir şey. Ülkemizdeki fine dining restoranların en büyük sorunu: İstikrar!
Mikla’ya 2007 senesinden beri gidiyorum. O dönem harçlığımdan biriktirdiğim paraları bu güzel mekanda bırakırken hiç üzülmedim. Çok şükür bugün de bu güzel mekana gelebiliyorum ve verdiğim her kuruşa değdi diyebiliyorum. O gün benim için ne kadar özelse hala damağımda aynı çizgisini koruyor.
İstanbul’a Aşıksanız Mikla’ya da Aşık Olacaksınız
Mikla The Marmara Pera Otel’in en üst katında konumlanmış bir restoran. Taksim’in bu en güzel manzaralı mekanlarından birinde olduğu için de özellikle akşamları harika bir İstanbul Manzarası ile gözlerinize ziyafet çektiriyor. Yemek öncesi terasında biraz zaman geçirmenizi, bir iki aperatif alarak bu güzel manzaraya doymanızı öneririm. Sonra bırakın midenizi Mikla’nın ekibi doyursun…
Mikla’da akşamları 2 çeşit menü var. Birisi “Tadım Menüsü” diğeri ise 3 çeşit yemeği seçebileceğiniz a la carte menü. Ben ve Eşim a la carte menü tercih ediyoruz. Böylece 6 farklı tadı deneme imkanı buluyoruz. Amuse bouche olarak ağzımızın pasını atan bir tütsülenmiş lagos pate üzerinde Frenk soğanı ve kıtır ekmekle geliyor. Fransız ve İskandinav mutfaklarının ünlü sebzesi olan Frenk soğanı bildiğimiz soğanların aksine çok daha hafif bir koku verme özelliğine sahip. Ben deniz ürünlerinde kullanılmasını doğru buluyorum. Bunu patateste kullanan şefler de Avrupa’da karşıma çıktı. Patatese ise kırmızı soğan bence daha çok yakışıyor.
Mikla Restaurant da kendi zeytinyağını kullanıyor. Balıkesir’in Edremit bölgesinden gelen zeytinyağı orta asiditeli, damağı çok yormayan, ekmekle harika uyum sağlayan üstün kaliteli bir zeytinyağı. Ekmekleri de kendi mamulleri olan canlı mayalı tam buğday ekmeği. Ekşilik oranı mayanın kalitesini ispatlar nitelikte. Tazelik açısından üstün olsa da buğday (ya da tahılsal tatlar) tadını doya doya aldığımı söyleyemem. Kısacası maya iyi ama buğday unu pek değil. Belki oranı biraz daha arttırılabilir.
Domates Ahtapotu Geçti
Benim başlangıç yemeğim Soğuk domates çorbası ile sunulan ahtapot ızgara. Yanına bir domates koymuşlar ki hangisini anlatsam bilemedim. Çanakkale’den gelen o ekşi domates yurt dışında yediklerim gibi bol ekşili, organik. Demek ki hala bu topraklarda doğal kalmış sebzeler var. En azından şimdilik… Ahtapot eti ne yazık ki Mikla gibi bir lokantaya yakıştıramadığım kadar sert. Elbetteki sıradan balıkçılarda yediğim gibi kayış tadında değil ama Allah için buradan da daha iyi bir lezzet çıkmasını umuyor insan. Domates çorbasında sarımsak tadı almadım. Bu benim için iyi çünkü soğuk domates çorbasını sarımsak çorbasını dönüştürenler mekanlar var İstanbul’da. Ismarlamaktan artık çekinir oldum.
İpek’in tercihi kuru bonfile deniz tuzu,muskat ve karabiber ile marine edilmiş, 1 hafta boyunca dinlendirilmiş bir et. Yanında sundukları barbunya püresi ete harika bir uyum sağlıyor. Şekeri ve tuzu yerinde. Et de yumuşacık. Çok tuzlu olur diye korkmuştum ama yanıldım, iyi ki de yanıldım.
Mersin’in Lagos’u İstanbul’un sosu
Ana yemek olarak tercih ettiğim Lagos balığı 65 derecelik sıcaklıkta sous-vide yöntemi ile pişirilmiş. Sanırım balığın lezzetli dönemlerini kaçırdık çünkü et kalitesinin yavaş yavaş inişe geçtiğini düşünüyorum. Artık Palamut ve lüfer devri geldi. Lagos’un üstünde fırınlanmış domates, halhali zeytin,deniz börülcesi vardı. İncir vinegret yani incir sirkesini balığa çok yakıştırdım. Limonun klasik tadından sıkılanlar için enfes bir seçim. Tüm bu yan ürünlerin de etkisiyle lagos balığımdan aldığım zevk bir başka oldu. Mersin’de etine bayıldığım bu balığın, İstanbul Mikla’da yan ürünleriyle olan harmonisine bayıldım.
Kimyonun Gastronomideki Etkisi
Eşimin tercih ettiği incik enfes şekilde pişirilmişti. Ağızda eriyen, yağlı bu kuzu etinin yanına kimyonlu patates koymuşlar. Kimyonun uzun zamandır kuzu etine çok yakıştığını belirtiyorum ancak bu baharatı riskli bulan şefler kullanmaktan kaçınıyorlar. Mikla ekibine sonunda buna ön ayak oldukları için saygılar sunuyorum. İçine çok az el yapımı sucuk eti karıştırdıkları Ispanaklı bezelye de harika bir yan yemek. İkinci tabağı da söyledik çünkü ilk defa bir sucuk yağının sebzeyle bu denli muhteşem uyumuna şahit oldum. Sucuk hem var hem yok gibi. Hafif ama aynı zamanda da bir o kadar kuvvetli.
Mikla’nın yemeklerinin başarısının arkasında ekibin içinden bir kişinin sürekli olarak ham madde arayışı var. Ülkeyi karış karış dolaşıp, pazarları gezip size en iyi malzemeleri buluyor. Yani buradaki lezzetlerin arkasında sadece mutfakta şeflerin akıttığı alın teri yok. Aynı zamanda malzemelerin arayan, karış karış ülkeyi tarayan, yollarda zamanını harcayan bir ekibin de alın teri var. Malzeme kalitesi olağanüstü. Bunu sağlayanları tebrik etmek lazım.
Tatlı olarak Ballı leblebili kazandibi ile yoğurtlu çikolata ısmarladık. Kazandibi yeşil elma sorbe ile servis edildi. En altta pekmezli yoğurt içinde de ballı leblebi var. Zamanla sıcağın da etkisiyle eriyen dondurma,leblebideki balı da içine alarak kazandibine eşlik ediyor. Kazandibi yoğun değil. İnsanı baymıyor. Bir diğer tatlı Bulgur&Kayısı olarak geçen İhsangazi Siyez Bulgurundan yapılma dondurma ile confit Malatya kayısı. Ben yer yemez ilk aklımdan geçen “bozanın dondurması gibi bu” cümlesi oldu. Fıstıkları güzeldi ama dondurma çok ilgimi çekmedi.
Signor Sassi’nin Tahtı Sarsıldı
Çikolatalı tatlı ise tatlıların bir numarası oldu. Bitter çikolata barının üstüne yoğurt kreması koymuşlar. Tatlının içine çok hafif bir kaymak tadı ve ekşilik veriyor. Yanında sundukları çilekli sorbe ise Londra Signor Sassi’de yediğim limonlu sorbeden sonra zihnime kazınacak sorbelerden birisi. Mevsiminde yense sanırım onu bile geçerdi.
Müşterilerinin %90’ının (garsonumuzun verdiği oran bu) turist olduğu bu harika mekana İstanbulluların rağbet etmemesi üzücü. Elimizin altında böyle iyi yemek yapan yerler varken çoğu zaman iyi emeği dışarılarda arıyoruz. Buna benim gibi lezzet düşkünleri de dahil. Mikla Restaurant İstanbul’da yemek yerken hayal kırıklığı yaşadığım tek bir şey vardı: Neden uzun zamandır buraya gelmediğimi kendime sorup durmam….
Değerlendirme: 8.5/10
Adres: The Marmara Pera, Meşrutiyet Cd No:15, 34430 Beyoğlu/İstanbul