Burada, gecenin karanlığında, gökyüzüne doğru kafamı çevirdiğimde yıldızları elimle tutabileceğime sizle iddiaya girerdim. Sessiz bir köyün ortasında yer alan 1 michelin yıldızlı Ca L’Enric restoran 4 kuşaktır yemek yapan bir aile işletmesi. Büyük ağabey Juan müdürü, küçük kardeşler Jordi ve Isabel ise şeflik yapıyorlar. Uzman oldukları konu av etleri, özellikle de Kasım’dan Mart ayına kadar avlanan çulluk eti.
Girona’daki meşhur El Celler De Roca restoranının sahibi Roca kardeşler gibi Ca L’enric de bir aile işletmesi. Juan bana mahzenini gezdirirken aynı zamanda kendilerinden de biraz bahsediyor. Jordi’nin eşi aynı zamanda servisi kontrol ediyor. Hatta zaman zaman eşinin yaptığı yemekleri önünüze o koyuyor. Restoranın mükemmel bir ambiyansı var. Karanlık bir alanda ışık tam masaya vuruyor. 20-30 kişiyle aynı anda yemek yiyor ama birbirinizi görmüyorsunuz. Sade mobilyalar,sade bir dekor var. Yemek sonrası ise şömineli odada içki ya da kahve keyfi sizi bekliyor.
Burada kesinlikle yenilmesi gereken şeyler var. Bunlardan birisi özel tahta kutularda sürekli hava akımı sağlanarak hazırlanan ve maserasyonu 30 gün süren tartar. Yumuşacık bir et, çok az acı içeriyor. İlginçtir bu 30 günlük süreçte ette tadı bozacak bir çürüme yok. Bunun sebebini Jordi hava akımına bağlıyor. Bana tabağı sunarlarken, bunun Katalunya Bölgesi’ne gelen bahara bir atıf olduğunu belirtiyorlar. Çimlerin yeşilini temsil eden bezelye,tarlalardaki çiçekleri temsil eden yenilebilir çiçekler tabağı süslüyor.
Daha sonrasında deniz kestanesi bölgede yetişen siyah trüflerle sunuluyor. Jordi çevre köylerin ve tarlaların en kaliteli ürünlerini toplayıp tabaklarında kullanıyor. Bu, bence michelin yıldızlı bir şefin yapması gereken bir hareket. Yaşadığı topraklara bir jest! Deniz kestanesi burada yetişmediği için başka bölgelerden getirilmiş. Kalite ve tazelik konusunda üzmüyor. Trüften gelen topraksı tonlar ile iyotsu tatlar güzel bir kombinasyon yaratıyor. Vilassar’dan gelen bezelyeler iyi ( İyi diyorum çünkü 2 gün evvel Extebarri deneyiminden sonra bana hangi bezelyeyi yedirseniz ancak “iyi” diyebilirim. çünkü artık “Mükemmel” ne demek biliyorum).
Burada bana İspanyol şarap dünyasını değiştiren adam olarak bilinen Rene Barbier’in ürettiği bir zeytinyağı tattırıyorlar. Asidite düşük, genizde bıraktığı acılık enfes. İnsan bir ekmeği bununla yer. Giderseniz mutlaka bu zeytin yağından da tadın.
Bir diğer yemek ortadan kesilmiş şampanya şişesinde gelen ıstakoz. Şef bu yemeği yaparken gençlik yıllarını hatırladığını söylüyor. Gençken kızları etkilemek için açılan ve etrafa fışkırtılan o bol şampanyalı günlerden. Dom Perignon şişesi içinden bir konsome dökülüyor. Tıpa gibi görünen aslında yenilebilir bir mantar şeklini verdirdiği ıstakoz kreması. Sunumu hoş, tat da öyle.
En beğendiğim yemek trüflü beşamelle taçlanmış makarna yemeği. Makarnanın içi etle dolu. Ama ağızda dağılan cinsten. Dışında yılan balığı var. Rengi iç açmıyor (içine konulan trüf sebebi ile bu renkte) ama lezzeti uzun süre unutulmuyor.
Bir sonraki yemek Barbun balığı. Vilassar bezelyesi ve yanında dereotlu yoğurt ile geliyor. İyi bir yemek ama iz bırakan cinsten değil. Hele ki önce ve sonra gelen yemeklerin başarısını düşünürsem bu yemeği pas geçin bile diyebilirim.
Avcılar bölgede avlandıktan sonra kuşları 7 gün askıda bırakıyorlar. Kanı iyice akan ve dinlenen et daha yumuşak oluyor. Benim yediğim çulluk eldekilerin sonuncusuydu ve av yasağı sebebiyle kasım’a kadar bir daha yapmayacaklar. Eti keskin baharatsı notlar veriyor. Son zamanlarda yediğim en karakterli etlerden biri. Kasım’dan sonra gelirseniz kaçırmayın!
Sonrasında Lapin A La Royal spesiyali geliyor. Avlanan tavşan eti çeşitli baharat ve şarap sosu ile harika bir kıvama getiriliyor. Keskin baharat tatları burada da var. Tuz oranı biraz daha az olabilirdi. Yine de tüm tabağı iştahla yediğimi itiraf ediyorum. Eski tariflerde çokça karşılaştığımız arpacık soğanı ve sarımsak gibi lezzet katan unsurları burada kullanmamışlar. Ciğer sosu enfes.
Ca L’Enric’de tatlılar Isabel’e emanet. Bence bir tatlı şefi olarak çok iyi işler çıkarıyor. İlk tatlı bir palet temizleme görevi görüyor. Asidik tatlar ön planda. Bölgenin çarkıfelek meyvesi,portakalı ve greyfurtu kullanılıyor. Yanına bir badem sütü emülsyonu dökülüyor. Bir diğer tatlı Dondurulmuş keçi peyniri altında karamel ve muhallebi. Tavuk göğsünü andıran bir kıvamı var. İçinde kavrulmuş çam fıstıkları damakta hoş notlar bırakıyor. Sade, abartısız ama harika bir tatlı.
Jordi ve Isabel’in bir özelliği daha var. Sunumlarda bölge coğrafyasını da yansıtmayı seviyorlar. Örneğin volkanik bir alanda yaşadıkları için bir tatlılarını volkan gibi dumanlar çıkaran buzlu tatlıya ayırmışlar. Sanki bir volkanı izliyor gibi oluyorsunuz. Tatlı kapanışını güzel bir şovla yapıyorlar. Özel tasarlanmış bir tabak içinde füzyon mutfağın bir sunumu var. Girona’da volkanik dağlar çok. Bölge bu özelliği ile ün yapmış. Tabaktan çıkan buharlar tıpkı bir volkanın ağzı kısmından çıkıyor gibi duruyor. Kenarında çeşitli çikolata topları var.
Uzun Tadım mönüsü 98 euro, kısası 75 euro. Bence Fiyat/Kalite dengesinde sonuna kadar hak ediyorlar.
Ca L’enric, üstünde çok konuşulması gereken bir restoran. Hem kavı, hem lezzetleri çok başarılı. İngilizce bilen bir somölye olmaması ve şarap listelerinin güncel olmaması en büyük eksileri. Engelliler için olanak olmaması ise bir başka sorun.
Değerlendirme: 8.5/10